Ana içeriğe atla

ANCAK ANILMAYACAK MI?

 

              

Kullandığımız cümlelerin bir önemi olmayabiliyor. Bir görüş hakkında konuşuyor, emek sarfediyoruz ve biri geliyor sizin muazzam cümlenizin sonuna 'ancak' sözcüğünü ekliyor. Hatta genellikle kendi cümlesinin sonuna. O anda ne sizin bir öneminiz kalıyor ne de görünüşünüzün. O kişi hepsini yok ediveriyor birden bire ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz. Eğer söylediklerimizi bir çırpıda silen böyle bir silgi varsa, benim konuştuklarımın ne anlamı kalıyor? Kaldı ki kullandığınız her sözcük doğru ve hiçbir yalan barındırmıyorsa ne yapacaksınız? Bu bana aslında şunu farkettirdi: kişi eğer bu kelimeyi kullanıyorsa, zaten bundan öncekiler birer atıştırmalık, birer meze haline dönüyor. Aslında kişinin söylemek istediği bundan sonra başlıyor. Peki öyleyse bunun sebebi nedir? Yani bu kelimeden önceki atıştırmalıklardan bahsediyorum. Bunlar sadece birazdan gelecek olan ana yemeğe midemizi hazırlamak için, midemizin bu ağır yemeğe hazırlıksız yakalanmaması için yapılan bir tür kemiğe yer yapma aslında. Midemizi ısındırmak için yapılan kelime israfından başka bir şey değil. Böyle dediğim zaman hemen hemen herkesin aklına siyasetçiler gelse de çok yakınımızda belki de ailemizde bu durum hiç de az değil. Bu duruma bir de soru sormak istiyorum ki cevabı çok fazla uzun olabilir: bu bir eksiklik mi yoksa iletişim becerilerinin profesyonel hali mi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk Mısra

Yalnızlık çökmüş gülüşüne seni ne kadar az özlemişim meğer neyin eksik olduğunu neyin senden fazla olamayacağını ve nelerin fazlaca eksileceğini gördüm. Saat gece üç olduğunda yelkovanın ne kadar kibirli olduğunu gördüm. Hangi okyanusa kıyısı olmayan ülkelerde hangi saatlerde yürünemeyeceğini gördüm. Bozkır kokusu muydu kalbine paralel uzanan yoksa bu da mı romantik diye yarıda bırakılan birkaç kelime Eski sevgilisini ilk sevgilisiyle aldatan şair asabiliği vardı mısralarında ya da ben Özdemir Asaf'ı seslendiriyordum Cemal Süreyya'nın şiirlerinde Ne sen bana hatırlattın kalemin beni senden daha çok sevdiğini ne de ben uçlu kalemlerinden anlayabildim benim sensiz şiirlerimi Ne eskisi kadar güzel yazılabilirdi şiirler ne de tekrar başlanabilirdi söndürülmüş bir mısradan çekilmeye çalışılan son nefesler. Masa lambası kadar konuşabilirdi her kadın yatağının ucunda içeriye vuran sokak ışıkları gibi örselenmiştiler perdelerde ve ben son kez bir su verebilirdim  cena

Afra

Afra meyveler içinde en sevdiğim elmaydı bu haziran ayına kadar nedense bir umut gelmedi bu haziranda bana ve ben elmaları bıraktım sen yüzünden mi yüzündeki benden mi bilmiyorum ama bir sonraki haziranı bekleyeceğim meyveler içinde dediğime bakma bana göre sadece elma meyvedir ne muzun egosunu severler bendeki bizler ne de çileğin o yumuşak sözlerindeki çatlakları ne tür elma diye sorarlar bir de sanki aşkın türevlerini her sabah duşla temizlemek zorundaymış gibi elmayı yıkamak zorunda hisseden o vahşi insansılar sen yıkar mısın bilmem ama ben sevişeceğim kadını önce yıkamam mesela kaldı ki hakaret etsem daha az koyar bana bir de elmadan fal bakar bizimkiler ki bizimkiler dediğime bakma ne dost bilirim onları ne de düşman elmamın sapını çevirip kaç yıl sonra evleneceğini bulmaya çalışanlar sonra elmayı kesenleri tanır mısın bilmem benim lanetlerimdir onlar  kalbini söküp kanlarında fasulye yetiştireceğim zavallılar sen o elmaları ne zaman ısırsan ismini bilmediğin o